9 Eylül 2011 Cuma

KOCA SINAN'IN İZLERİ _ 01 _ SÜLEYMANİYE

Yeni bir dizi ile beraberiz.

Sinan... Koca Sinan ... O'nun İstanbul'u ... Bize bıraktığı muhteşem miras ...



Çekül Vakfı'nın uzunca bir süredir sürdürdüğü "Sinan'a Saygı" projesine ben de kendi adıma saygı duyuyorum. Bu önemli Cihan Mimar'ını araştırmak, öğrenmek, ve fotoğraflamak ne büyük bir onur ve mutluluk.

Ona layık fotoğraflar çekebilecek miyim bilemiyorum ama inanın elimden gelen tüm gayreti göstereceğim. Bunca karışık, sıkışık, sıkıntılı İstanbul Coğrafyası'nda, onu 2011 yılından kopartıp 500 yıl öncesindeki haliyle gösterebilmek elbette olanaksız. Ama en azından bazı "iz"leri sizlere taşıyabilirsem ne mutlu bana...

Çıkış noktası olarak beni bu işe ilk yönlendiren Abidin Dino'nun Sinan adlı küçücük düşsel romanı oldu:

Sinan’ın doğduğu, çocukluğunu yaşadığı topraklara yaklaşık 450 yıl sonra sürgün olarak giden Abidin, orada “Sinan’ın henüz çocuk ve Süleymaniye’nin henüz boy vermediği çağı” düşler: “Orta Anadolu’da bir köylü çocuk çamura bata çıka yürüyordu. Talas’ın bağları geride kalmış, Sinan, Derindere’ye yol almıştı. Aklından Hond medresesinin kapı nakışlarını geçiriyordu. Bir gün, acep, daha iyisini yapabilir miydi? Niçin yapamasın, taş olduktan sonra her şey yapılır!” Sürgününden yaklaşık kırk yıl sonra da Paris’te, düşlediği ve Sinan’a yakıştırdığı yaşamı işte böylece sözcüklere dökmüştü Abidin. Bir roman değil okuyacağınız. Ama gelmiş geçmiş en büyük mimarlardan birinin, yüzyıllar sonra has bir sanatçı tarafından düşlenen ve bizlere anlatılan yaşam öyküsü. Ki hayali cihan değer.


Çekül; çevre ve kültür varlıklarımıza sahip çıkmak konusunda gösterdiği duyarlı yaklaşımı "Sinan'a Saygı" projesinde de devam ettiriyor ve bu konuda gerçekten çok titiz çalışmalara imza atıyor. Gelin

http://www.sinanasaygi.org/

adlı web sitelerinde bu konuda yazdıkları birkaç satıra hızlıca göz atalım:


OSMANLI’NIN SİNAN SINIRLARINI ÇİZİYORUZ...

Sinan’a saygı bu topraklara bizi bağlayan değerlerin en önemlilerinden biri; ancak bizler Sinan’a saygıda yıllardır kusur ediyoruz. ÇEKÜL Vakfı, 1990 yılında yoğun birikiminin ışığında, Sinan’ın adının ve eserlerinin çevresindeki sorunlar sarmalını aşmak, Sinan’ın mirasına saygıyı egemen kılmak için, Ağırnas’tan başlayan onun yaşamının izlerini ürettikleriyle buluşturan uzun bir yürüyüşe çıktı. Ortak duyarlılıklar, ÇEKÜL Vakfı çatısı altında eyleme dönüştü ve bu uzun yürüyüşte atılan tüm adımlarda, Sinan’ın simge değerinden yararlanarak, mimarlık mirası başta olmak üzere tüm kültürel değerlere duyarlılığı arttırmak amaçlandı.

PROJENİN 2008 YILINA KADAR AŞAMALARI
Sinan’a Saygı Gezileri ve Sinan Eserleri Envanteri :
Sinan’a Saygı’nın ilk adımlarından biri, Sinan eserlerini saracak toplumsal bilinç ve sahiplilik duygusunu yaratmaya çalışmak oldu. ÇEKÜL Gençlik Birimi, temsilciliklerin desteği ile envanter ve toplumsal bilinç oluşturulması sorumluluğunu üstlendi. Bu amaca yönelik olarak, 1998 yılında başlayan Sinan’a Saygı Gezileri, bizi İstanbul’da ve Trakya’da Sinan eserlerine taşıdı. 


Vaktiniz olduğunda Çekül Vakfının bu web sitesini gezmenizi önemle tavsiye ederim.  Koca Sinan'ı bilmek, onun eserlerinin farkında olmak biz İstanbul'lular için olduğu kadar tüm Anadolu ve hatta Rumeli ve Balkanlar için büyük bir mutluluk sanırım.


Çekül Vakfı Sinan'a saygı projesi kapsamında, gerçekleştirdikleri pek çok çalışmanın yanı sıra, çok emek vererek yaptıkları bir çalışma neticesinde 3 önemli Sinan eserleri haritasını bu konuya ilgi duyan Sinan severlere ulaştırmaya çalıştı. 

Mimar Sinan Eserleri İstanbul ve Trakya Gezi Haritaları
Sinan’a Saygı Projesi’nin ilk adımı olarak başlayan Sinan’a Saygı Gezileri, 2006 yılı içinde yeni bir boyut kazandı. ÇEKÜL Bölge Temsilcileri’nin desteğiyle Mimar Sinan Envanteri’nin ölçeğini İstanbul’dan Anadolu’ya, Trakya’ya, ve ulusal sınırlar dışına taşındı. Sinan’ın eserlerini sistemli olarak fotoğraflanmaya, günümüzdeki durumlarını belgelenmeye devam ederken, on beş yıllık Mimar Sinan Envanteri birikimi de gezi haritalarına dönüşmeye başladı. İlk olarak, Mimar Sinan Eserleri İstanbul Gezi Haritası ve Mimar Sinan Eserleri Trakya Gezi Haritası 2007 yılı başında yayımlandı.

Çekül Vakfının 2007 yılında yayınlayarak ücretsiz dağıttığı bu haritalar şimdi yeniden elden geçiyor ve yeni basım için hazırlanıyor. Bu noktada Sinan'a Saygı Projesinde çok titiz çalışmalara imza atan sevgili Ahmet Sezgin hocamız ve Zeynep Biçer hanım'ın bu çalışmalarına ben de elimden geldiğince İstanbul'daki Sinan eserlerini fotoğraflayarak katkıda bulunmaya çalıştım. 

Elbette Tüm Sinan Camileri'ni, Külliyeleri'ni, Medreselerini ve Türbeleri'ni, Su Kemerleri'ni fotoğraflayabilmek imkansız.

Bunun bir kaç nedeni var. Birincisi elbette zaman darlığı. O kadar geniş bir coğrafyada yayılmış halde ki tüm eserleri, hepsine tek tek gidebilmek ve o eserlerin ihtişamına uygun fotoğrafik çalışmalar yapmak için sanırım tüm seneyi alan bir zaman süreci gerekliydi. Ancak bu haritaların basım aşamasının sonunda haberdar olabildim ve artık neredeyse haritalar baskıya hazır halde Ajan's gönderilme mertebesindeyken elimden geldiğince hem bu baskı işini de aksatmamak ama diğer yandan da basılacak haritalarda yer alacak fotoğrafların elden geldiğince Sinan ihtişamına yakışır olabilmesi adına emek verdim. Açıkçası çok zamanım yoktu ve camiler, medreseler, türbeler, hatta su kemerleri tüm İstanbul coğrafyasının her bir yanındaydı.

Hepsini fotoğraflamayı başaramadım.  Yaklaşık 35 eser ile ilgili bazılarının iç ve dış, bazılarının sadece dış yüzeylerinden fotoğraflar üretebildim. Bir diğer önemli sorun ise elbette fotoğraf için izin almak. Pek çok caminin iç kısmında, hatta avlusunda deklanşöre basabilmeniz için güvenlik görevlilerine izin kağıdı vermeniz ve onların yazacakları tıutanağa imza atmanız gerekiyor. Çekül vakfı bunun için bana yardımcı oldu, bazı camileri kapsayan bir izin aldı ancak tüm camiler için geçerli olmadığından zaman zaman istediğim noktalarda fotoğraf çekemedim. 

Burada bitmeyecek elbet çalışmam. Bu haritalar basılsın. Bazı eserlerinin fotoğrafları benden olacak bazı eserlerinin fotoğrafları da Çekül Vakfı'nın bu konuda biriktirdiği fotoğraflardan tamamlanacak.

Ancak benim çalışmam bu harita ile sınırlı olmayacak. Ben çalışmaya devam edeceğim. Zaman içinde şu ana kadar fotoğraflayamadığım muhteşem Sinan eserlerine de ulaşmaya gayret edeceğim. Uzun vadeli bir çalışma ile belki daha güzel bir Sinan portfolyosu oluşturabilme şansım olabilir. Diğer eserleri çektikçe sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim. 

Yazı dizimize ilk olarak Muheşem Süleynamiye'yi öne alarak başlamak istedim. Elbette Sinan'ın yaş kronolojisine uyarak da bir sınıflandırma yapmak mümkündü. Ama biraz daha "serbest" bir yaklaşımı izlemek istiyorum izin verirseniz. Fotoğraf çekerken heyecanımın maksimum noktaya çıktığı Sinan eserlerine öncelik vermek şu an için bana daha doğru gözüküyor.

Bu arada Beyoğlu Bilgi Belge Rotasının metnini sizlerle paylaşabilmem adına bana ulaştıran Zeynep hanım'a ve bu paylaşım konusunda hiç tereddüt etmeyeden bana izin veren Ahmet Sezgin hocamıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

Aynı izni Sinan haritasının metinlerini sizlerle paylaşabilmem konusunda da verdiler. Buradan haraketle benim çektiğim fotoğraflar eşliğinde Çekül Vakfı Sinan'a Saygı Projesi Sinan Haritalarının metinlerini okuma fırsatı bulacaksınız.

Zaten çok yakında bu haritalar da baskıdan elimize ulaştığında, kolaylıkla onlara sahip olabileceksiniz.

İstanbul'lu fotoğrafseverleri özellikle ilgilendiren bu temel kaynağın bir an evvel elimize ulaşması dileğiyle.

Gelin Süleymaniye ile başlayalım. Muhteşem Süleymaniye ile...


" Süleymaniye Külliyesi
  (Süleymaniye-Eminönü, 1550-1557)

Vezneciler son durakta indikten sonra yaklaşık 200 m. uzaklıktadır. Tarihî İstanbul’un silüetini ve kimliğini oluşturan eşsiz parçalardan biridir. Boyutlarıyla Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en önemli inşaat faaliyetlerinden biri olmasına rağmen, Kanuni’nin dindarlığına ve kişisel tercihlerine bağlı olsa gerek, genel olarak sade bir yapıdır. Cami ile ilgili pek çok sayının sembolik bir anlamı olduğu söylenir. Biri Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, ikisi Mısır’dan, biri de İstanbul’da bir dikilitaştan gelen ana dört sütununun İslam’ın dört halifesini temsil ettiği yazılmıştır. Sinan mimarisinde klasik üslubun kaynağı olan, kanonlarını ortaya çıkaran ve sonra gelen dönemleri etkileyen bir konumdadır. Evvel ve Sani Medreseleri, Süleymaniye Külliyesi’nin güneybatı sınırını oluşturan, planları ikiz medreselerdir. Adları olan Evvel ve Sani, Arapça birinci ve ikinci anlamına gelir. Eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş yapıların Süleymaniye Camii’ne bakan cepheleri iki katlıdır. Zemin katları oluşturan hacimler bugün daha çok lokanta ve hediyelik eşya dükkânları olarak kullanılmaktadır. Dükkânlara göre üst kotta kalan avlulu kısımlar ise Süleymaniye Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir. Salis ve Rabi Medreseleri, külliyenin Haliç cephesini oluşturan, yan yana ve eş planlı inşa edilmiş medreselerdir. Adları olan Rabi ve Salis, Arapça üçüncü ve dördüncü anlamına gelir. Sinan’ın klasik medrese planını Haliç’e bakan eğimli arazi için yeniden kurgulaması medreseler içinde eşsiz birer iç avlu ortaya çıkarmıştır.  Şu an iki medrese de kullanılmaktadır ve kısmen Süleymaniye Camii ile aralarındaki cadde boyunca derme çatma yapılar ile sarılmışlardır. Kanuni’nin türbesi Süleymaniye Camii'nin haziresinde yer alır. Sinan’ın yaptığı en özgün planlı türbelerden biridir. Sekizgen ve revaklı planı bazı yazarlarca Kubbetüssahra’ya sembolik bir gönderme olarak değerlendirilir. Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’ın türbesi de hazirede yer alır. Dıştan sade görünümlü türbenin içi, 16. yüzyıl İznik çinilerinin en nadide örnekleriyle kaplanmıştır. Çinilerle bezenmiş parıltılı iç mekân, bir anlamda Hürrem Sultan’ın ihtiraslı yaşantısını hatırlatır.  1914-1983 yılları arasında Türk-İslam Eserleri Müzesi’ne ev sahipliği yapan imaret ise günümüzde lokanta olarak kullanılmaktadır. Sinan arazideki eğimden faydalanarak darüşşifa ve kervansarayı girişleri farklı sokaklara bakan bir bütün içinde tasarlamıştır.

Mektep, Evvel Medresesi’nin hemen yanına inşa edilmiştir. Bu mütevazi yapının üst katı bugün Süleymaniye Kütüphanesi’nce okuma salonu olarak kullanılmaktadır. Alt katta ise bir lokanta hizmet vermektedir.

Araştırmacılar arasında darülkurra ya da türbedar odası olduğu iddia edilen yapı, basit bir mimariye sahip. Darülhadis, külliye içindeki en ilginç plana sahip medreselerden biridir. Birbirine eklenerek uzayan medrese odaları bir treni andırır. Darülhadis ziyarete kapalı. Yapı geçirdiği onarımlar nedeniyle özgünlüğünü yitirmiş durumda.  Darütıbbı külliyenin en çok tahribe uğramış yapısıdır. Camiye bakan cephesi dışında tamamen yok olmuştur. Bu cepheyi oluşturan özgün yapı ve yıkılan kısımların üstüne yapılmış betonarme bölüm ile birlikte şu an “Süleymaniye Doğum ve Kadın Hastalıkları Hastanesi” olarak kullanılmaktadır. Dökmeciler ismiyle de bilinen hamam, Mimar Sinan'ın en etkileyici ve günümüzde en iyi durumdaki hamamlarından biridir.  Süleymaniye Külliyesi mensuplarınca için çifte hamam planında olduğu gibi ayrılmasına gerek duyulmamış.    ÇEKÜL MİMAR SİNAN ESERLERİ İSTANBUL GEZİ HARİTASINDAN "






Süleymaniye'nin boğaz'a bakan cephesi yaz mevsiminde sabah ışığı.  Öğle saatlerinden itibaren Güneşin çizdiği parabol caminin bu cephesinin üstüne yükseliyor ve neredeyse öğlen saatlerinden itibaren tepe aydınlatması ve hemen ardından ters ışığa geçiyor. Bu nedenle Eminönü'ne bakan cephesini, o tepenin üzerinde heybetle yükleselen Muhteşem Süleymaniye Mimarisi'ni anlatmak istiyorsanız sabah erken saatlerde Galata Köprüsü civarında olmanızı tavsiye ederim.

Elbette Süleymaniye'nin tepede heybetle İstanbul'a hükmettiği yerden, sahildeki Eminönü Yeni Camii ve yine bir Sinan şaheseri olan Rüstem Paşa Camisi ile oluşturduğu üçlü dengeyi algılamamak mümkün değil. Bu muhteşem üçlüyü şehir hatları vapurları ile tamamlayıp basit bir kadraj oluşturmak biz fotoğrafseverler için arşivlerimizde olması gereken işlerden birini yapmamız anlamına geliyor. Sizler İstanbul'u seven fotoğrafseverler olarak hala bu kareyi çekmediniz mi? Çekmek lazım. Şehrimizin ve yaşadığımız zaman diliminin "bellekçileri" olarak, ne kadar basit ve olağan da olsa bazı kareleri muhakkak arşivimize katmalıyız diye düşünüyorum.



Tam karşısındayız şu an. Aramızda masmavi boğazın rüzgarı ve yosun kokusu var. Hemen hemen tam cepheye yakın bir açıdan bakıyoruz. Dört mimaresini de algılayabileceğimiz bir açıdan elbette.  Bulutlara yükselmek ister gibi bakıyor bize değil mi. Muhtemelen zaten onların üzerindedir ruhu...




Elbette Kubbeler... Muhteşem Kubbeler.. Kubbelerin Mimarı ... 








 Ve dış çevreden birkaç kare:
















Ve akşam saatleri... Silüet başladı. Muhteşem Süleymaniye tüm ihtişamı ile İstanbul'un silüetine o hakim olduğu tepeden imzasını atıyor.



Gelmeliyiz. Yine gelmeliyiz sana. Seni fotoğraflamak için çok zaman harcamalıyız. Her bir detayında estetik yüklü ritmik kareler saklı adeta.

Işığın bize sunduğu güzelliklerini, doğru zamanlarda arşivlerimize katmalıyız.

Gelmeliyiz sana... Yine gelmeliyiz ... 

Bekle bizi Süleymaniye... " Bekle bizi İstanbul... "

Hakan Hatay 
09/09/2011

2 yorum:

  1. Emekleriniz, metinleriniz, fotoğraflarınız için çok teşekkürler... Büyük bir keyif blog'u takip etmek... Grup üzerinden bilgilendirmeniz çok faydalı oluyor..

    "Bekle bizi İstanbul..." çok ama çok duygulu ve anlamlı........................

    İnsanın burnunun direğini, kalbini sızlatırcasına derin.. Tıpkı sizin ve kareleriniz gibi...

    Deniz mavisi sevgilerimle..

    İzmir'den imbat esintisi selamlar...

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler, Çok güzel fotoğraflar.

    YanıtlaSil