Çekül Vakfının 2007 yılında yayınlayarak ücretsiz dağıttığı bu haritalar şimdi yeniden elden geçiyor ve yeni basım için hazırlanıyor. Bu noktada Sinan'a Saygı Projesinde çok titiz çalışmalara imza atan sevgili Ahmet Sezgin hocamız ve Zeynep Biçer hanım'ın bu çalışmalarına ben de elimden geldiğince İstanbul'daki Sinan eserlerini fotoğraflayarak katkıda bulunmaya çalıştım.
Elbette Tüm Sinan Camileri'ni, Külliyeleri'ni, Medreselerini ve Türbeleri'ni, Su Kemerleri'ni fotoğraflayabilmek imkansız.
Bunun bir kaç nedeni var. Birincisi elbette zaman darlığı. O kadar geniş bir coğrafyada yayılmış halde ki tüm eserleri, hepsine tek tek gidebilmek ve o eserlerin ihtişamına uygun fotoğrafik çalışmalar yapmak için sanırım tüm seneyi alan bir zaman süreci gerekliydi. Ancak bu haritaların basım aşamasının sonunda haberdar olabildim ve artık neredeyse haritalar baskıya hazır halde Ajan's gönderilme mertebesindeyken elimden geldiğince hem bu baskı işini de aksatmamak ama diğer yandan da basılacak haritalarda yer alacak fotoğrafların elden geldiğince Sinan ihtişamına yakışır olabilmesi adına emek verdim. Açıkçası çok zamanım yoktu ve camiler, medreseler, türbeler, hatta su kemerleri tüm İstanbul coğrafyasının her bir yanındaydı.
Hepsini fotoğraflamayı başaramadım. Yaklaşık 35 eser ile ilgili bazılarının iç ve dış, bazılarının sadece dış yüzeylerinden fotoğraflar üretebildim. Bir diğer önemli sorun ise elbette fotoğraf için izin almak. Pek çok caminin iç kısmında, hatta avlusunda deklanşöre basabilmeniz için güvenlik görevlilerine izin kağıdı vermeniz ve onların yazacakları tıutanağa imza atmanız gerekiyor. Çekül vakfı bunun için bana yardımcı oldu, bazı camileri kapsayan bir izin aldı ancak tüm camiler için geçerli olmadığından zaman zaman istediğim noktalarda fotoğraf çekemedim.
Burada bitmeyecek elbet çalışmam. Bu haritalar basılsın. Bazı eserlerinin fotoğrafları benden olacak bazı eserlerinin fotoğrafları da Çekül Vakfı'nın bu konuda biriktirdiği fotoğraflardan tamamlanacak.
Ancak benim çalışmam bu harita ile sınırlı olmayacak. Ben çalışmaya devam edeceğim. Zaman içinde şu ana kadar fotoğraflayamadığım muhteşem Sinan eserlerine de ulaşmaya gayret edeceğim. Uzun vadeli bir çalışma ile belki daha güzel bir Sinan portfolyosu oluşturabilme şansım olabilir. Diğer eserleri çektikçe sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim.
Yazı dizimize ilk olarak Muheşem Süleynamiye'yi öne alarak başlamak istedim. Elbette Sinan'ın yaş kronolojisine uyarak da bir sınıflandırma yapmak mümkündü. Ama biraz daha "serbest" bir yaklaşımı izlemek istiyorum izin verirseniz. Fotoğraf çekerken heyecanımın maksimum noktaya çıktığı Sinan eserlerine öncelik vermek şu an için bana daha doğru gözüküyor.
Bu arada Beyoğlu Bilgi Belge Rotasının metnini sizlerle paylaşabilmem adına bana ulaştıran Zeynep hanım'a ve bu paylaşım konusunda hiç tereddüt etmeyeden bana izin veren Ahmet Sezgin hocamıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Aynı izni Sinan haritasının metinlerini sizlerle paylaşabilmem konusunda da verdiler. Buradan haraketle benim çektiğim fotoğraflar eşliğinde Çekül Vakfı Sinan'a Saygı Projesi Sinan Haritalarının metinlerini okuma fırsatı bulacaksınız.
Zaten çok yakında bu haritalar da baskıdan elimize ulaştığında, kolaylıkla onlara sahip olabileceksiniz.
İstanbul'lu fotoğrafseverleri özellikle ilgilendiren bu temel kaynağın bir an evvel elimize ulaşması dileğiyle.
Gelin Süleymaniye ile başlayalım. Muhteşem Süleymaniye ile...
" Süleymaniye Külliyesi
(Süleymaniye-Eminönü,
1550-1557)
Vezneciler son
durakta indikten sonra yaklaşık 200 m. uzaklıktadır. Tarihî İstanbul’un
silüetini ve kimliğini oluşturan eşsiz parçalardan biridir. Boyutlarıyla
Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en önemli inşaat faaliyetlerinden biri olmasına
rağmen, Kanuni’nin dindarlığına ve kişisel tercihlerine bağlı olsa gerek, genel
olarak sade bir yapıdır. Cami ile ilgili pek çok sayının sembolik bir anlamı
olduğu söylenir. Biri Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, ikisi Mısır’dan, biri de
İstanbul’da bir dikilitaştan gelen ana dört sütununun İslam’ın dört halifesini
temsil ettiği yazılmıştır. Sinan mimarisinde klasik üslubun kaynağı olan, kanonlarını
ortaya çıkaran ve sonra gelen dönemleri etkileyen bir konumdadır. Evvel ve Sani
Medreseleri, Süleymaniye Külliyesi’nin güneybatı sınırını oluşturan, planları
ikiz medreselerdir. Adları olan Evvel ve Sani, Arapça birinci ve ikinci
anlamına gelir. Eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş yapıların Süleymaniye
Camii’ne bakan cepheleri iki katlıdır. Zemin katları oluşturan hacimler bugün
daha çok lokanta ve hediyelik eşya dükkânları olarak kullanılmaktadır.
Dükkânlara göre üst kotta kalan avlulu kısımlar ise Süleymaniye Kütüphanesi
olarak hizmet vermektedir. Salis ve Rabi Medreseleri, külliyenin Haliç
cephesini oluşturan, yan yana ve eş planlı inşa edilmiş medreselerdir. Adları
olan Rabi ve Salis, Arapça üçüncü ve dördüncü anlamına gelir. Sinan’ın klasik medrese
planını Haliç’e bakan eğimli arazi için yeniden kurgulaması medreseler içinde
eşsiz birer iç avlu ortaya çıkarmıştır.
Şu an iki medrese de kullanılmaktadır ve kısmen Süleymaniye Camii ile
aralarındaki cadde boyunca derme çatma yapılar ile sarılmışlardır. Kanuni’nin
türbesi Süleymaniye Camii'nin haziresinde yer alır. Sinan’ın yaptığı en özgün
planlı türbelerden biridir. Sekizgen ve revaklı planı bazı yazarlarca
Kubbetüssahra’ya sembolik bir gönderme olarak değerlendirilir. Kanuni’nin eşi
Hürrem Sultan’ın türbesi de hazirede yer alır. Dıştan sade görünümlü türbenin
içi, 16. yüzyıl İznik çinilerinin en nadide örnekleriyle kaplanmıştır.
Çinilerle bezenmiş parıltılı iç mekân, bir anlamda Hürrem Sultan’ın ihtiraslı
yaşantısını hatırlatır. 1914-1983
yılları arasında Türk-İslam Eserleri Müzesi’ne ev sahipliği yapan imaret ise günümüzde
lokanta olarak kullanılmaktadır. Sinan arazideki eğimden faydalanarak darüşşifa
ve kervansarayı girişleri farklı sokaklara bakan bir bütün içinde
tasarlamıştır.
Mektep, Evvel
Medresesi’nin hemen yanına inşa edilmiştir. Bu mütevazi yapının üst katı bugün
Süleymaniye Kütüphanesi’nce okuma salonu olarak kullanılmaktadır. Alt katta ise
bir lokanta hizmet vermektedir.
Araştırmacılar arasında darülkurra ya da türbedar odası olduğu iddia edilen
yapı, basit bir mimariye sahip. Darülhadis, külliye içindeki en ilginç plana
sahip medreselerden biridir. Birbirine eklenerek uzayan medrese odaları bir
treni andırır. Darülhadis ziyarete kapalı. Yapı geçirdiği onarımlar nedeniyle
özgünlüğünü yitirmiş durumda. Darütıbbı
külliyenin en çok tahribe uğramış yapısıdır. Camiye bakan cephesi dışında
tamamen yok olmuştur. Bu cepheyi oluşturan özgün yapı ve yıkılan kısımların
üstüne yapılmış betonarme bölüm ile birlikte şu an “Süleymaniye Doğum ve Kadın
Hastalıkları Hastanesi” olarak kullanılmaktadır. Dökmeciler ismiyle de bilinen
hamam, Mimar Sinan'ın en etkileyici ve günümüzde en iyi durumdaki hamamlarından
biridir. Süleymaniye Külliyesi
mensuplarınca için çifte hamam planında olduğu gibi ayrılmasına gerek
duyulmamış. ÇEKÜL MİMAR SİNAN ESERLERİ İSTANBUL GEZİ HARİTASINDAN "

Süleymaniye'nin boğaz'a bakan cephesi yaz mevsiminde sabah ışığı. Öğle saatlerinden itibaren Güneşin çizdiği parabol caminin bu cephesinin üstüne yükseliyor ve neredeyse öğlen saatlerinden itibaren tepe aydınlatması ve hemen ardından ters ışığa geçiyor. Bu nedenle Eminönü'ne bakan cephesini, o tepenin üzerinde heybetle yükleselen Muhteşem Süleymaniye Mimarisi'ni anlatmak istiyorsanız sabah erken saatlerde Galata Köprüsü civarında olmanızı tavsiye ederim.
Elbette Süleymaniye'nin tepede heybetle İstanbul'a hükmettiği yerden, sahildeki Eminönü Yeni Camii ve yine bir Sinan şaheseri olan Rüstem Paşa Camisi ile oluşturduğu üçlü dengeyi algılamamak mümkün değil. Bu muhteşem üçlüyü şehir hatları vapurları ile tamamlayıp basit bir kadraj oluşturmak biz fotoğrafseverler için arşivlerimizde olması gereken işlerden birini yapmamız anlamına geliyor. Sizler İstanbul'u seven fotoğrafseverler olarak hala bu kareyi çekmediniz mi? Çekmek lazım. Şehrimizin ve yaşadığımız zaman diliminin "bellekçileri" olarak, ne kadar basit ve olağan da olsa bazı kareleri muhakkak arşivimize katmalıyız diye düşünüyorum.
Tam karşısındayız şu an. Aramızda masmavi boğazın rüzgarı ve yosun kokusu var. Hemen hemen tam cepheye yakın bir açıdan bakıyoruz. Dört mimaresini de algılayabileceğimiz bir açıdan elbette. Bulutlara yükselmek ister gibi bakıyor bize değil mi. Muhtemelen zaten onların üzerindedir ruhu...
Elbette Kubbeler... Muhteşem Kubbeler.. Kubbelerin Mimarı ...
Ve dış çevreden birkaç kare:
|
Emekleriniz, metinleriniz, fotoğraflarınız için çok teşekkürler... Büyük bir keyif blog'u takip etmek... Grup üzerinden bilgilendirmeniz çok faydalı oluyor..
YanıtlaSil"Bekle bizi İstanbul..." çok ama çok duygulu ve anlamlı........................
İnsanın burnunun direğini, kalbini sızlatırcasına derin.. Tıpkı sizin ve kareleriniz gibi...
Deniz mavisi sevgilerimle..
İzmir'den imbat esintisi selamlar...
Tebrikler, Çok güzel fotoğraflar.
YanıtlaSil