15 Aralık 2011 Perşembe

ALACAKARANLIK MAVİSİ


KARANLIK ÖNCESİ MAVİ


    Kars Kalesi, 01 Ekim , çekim saati:17:24  



Zor bir renk mavi; soğuk olarak tanımlanan renkler listesinde birinci sırada yer alan bir renk. Beyaz Dengesi söz konusu olduğunda çoğu zaman Mavi’yi ısıtmak için sarı tabanlı yazılım filtreleri kullanılır.  Gölgede ışık mavi tabanlıdır örneğin, onu sarı ile ısıtmak gerekir ki çekeceğimiz fotoğraf yeterince canlı ve doğal renklere sahip olsun. Elbette konumuz beyaz dengesi değil o nedenle bu konuda çok detaylı yazmayacağım bu sayımızda.

100. Sayımızı kutladığımız bu ay ( Digital Photoline dergisi ) yayımlanacak olan yazımda biraz da sanırım son dönemde ülkemizin geçtiği zor koşullardan esinlenerek biraz duygusal bir konu seçmeyi istedim. Bu duygusallığı da işin soğuk tarafından anlatmak geldi içimden doğal olarak. Mavi soğuk bir renk evet. Zor koşullar nedense soğuk ile paralel oluşuyor sanırım. Soğuk zorluyor bizleri; soğuk, afetlerle beraber daha da ağırlaşıyor. Umarım sıcak günler yakındadır, ve bir an evvel insanlarımızı ısıtır.

Elbette görsel anlamda soğuk tek başına kullanıldığında çekilen kareye doğal bir hüzün etkisi eklenir. Ancak fotoğraf karşıtlıklar platformunda oluştuğuna göre, soğuk renkleri, diğer yandan bakarsak, sıcak renkleri güçlendirmek için de kullanabiliriz. Buradan haraketle, gece çekimlerinde kullanmaya gayret ettiğimiz “Alacakaranlık Mavisi” konusunu işlemeye gayret edeceğim. Ancak Alacakaranlık mavisini kullanırken onu aynı zamanda ısıtabileceğimiz sarı tabanlı renkleri de ihmal etmemeye çalışacağım.


Teknik olarak aslında çoğumuzun bildiği birkaç önemli noktayı tekrarlamak gerekirse şunları kısaca söyleyebiliriz:

(1) Zamanlama: Gün doğumundan evvel veya gün batımından hemen sonraki kısa zaman dilimlerinde gökyüzünde oluşan o muhteşem mavi rengi fon olarak kullanıp az ışık mimari çekimlerimizi daha renkli hale getirebiliriz. Elbette mevsim önemli bir belirleyicidir bu noktada. Örneğin yaz dönmelerinde gün batımının ardından kızıl rengin bitimiyle başlayan mavi gökyüzü yaklaşık 20-25 dakika kadar sürer. Önce doğu yönü alacakaranlık mavisine ulaşır, daha sonra da batı yönü. Buradan haraketle arkası doğuya bakan bir mimari eserin fotoğrafı önce, arkası batıya bakan bir eserin ise sonra çekmek şeklinde yapacağımız bir planlamayla aynı akşamda birkaç ayrı alanda Alacakaranlık Mavisi’ni yakalamak mümkün olabilir. Kış mevsimlerinde ise bu süre neredeyse 5 dakikaya kadar bile inebilir.



  Fotoğrafı çektiğimiz yön batı istikametindeyse, henüz gökyüzü kızıl renklerdeyken de çekim                   yapılabilir. Ancak görüldüğü üzere gerçek Alacakaranlık mavisine ulaşılamaz. ( Dolmabahçe Sarayı, 18 Haziran  , çekim saati: 20:16 )





      Anadolu Kavağı, 12 Temmuz , Saat:20:59 .


(2) Çekim Tekniği: Bu tür çekimlerde az ışıktan ve uzun pozlamadan bahsettiğimize göre muhakkak sehpa kullanmalıyız. Ayrıca titremeyi iyice sıfıra yaklaştırmak için varsa kablolu deklanşör ya da uzaktan kumanda, ya da en azından geciktirmeli çekim ile deklanşöre bastığımız anda değil de biz makinamızdan koptuktan biraz zaman sonra pozlamanın başlamasını sağlamalıyız. Unutmamalıyız, az ışık çekimlerinde titreme riski çok artar ve sehpa ile çekseniz bile makinanızın en ufacık bir haraketi çektiğiniz karenin çöp olmasına neden olur.

(3) Işık Ölçümü: En önemli kararlardan birisi hangi ışık değerine göre çekim yapacağımızdır. İnsan eliyle yapılan aydınlatmalar genelde spot türü bir noktadan başlayan ve yayılan bir ışık sağladığı için içimiz daha da zordur. Bu nedenle erken zamanda çekmemiz önem kazanır. Yani gün batar batmaz başlayan “erken alacakaranlık mavisi” işimizi ışık okuma konusunda kolaylaştırır. Çünkü hala gökyüzünden konumuzun üzerine gelen ışık sadece spot aydınlatma değil daha homojen bir ışıklandırma sağlamaktadır. Genelde asıl referans değerimiz aydınlatmalara yakın olan yüzey bölgeleridir. Gökyüzünden gelen ışık ise geri kalan alanların aydınlanmasını sağlar.


   Topkapı Surlar, 02 Temmuz , saat :20:00





                             Selimiye, 06 Eylül, çekim saati: sabah 06:39






     Süleymaniye, 16 Eylül, çekim saati: 19:28





























Selçuk Kalesi, 14 Mayıs, çekim saati: 19:47





   Kumkapı, 12 Mayıs, çekim saati:19:37





                             Aksaray Ulucami, 19 Mayıs, çekim saati: 19:05




    Mevlana, 17 Mayıs, çekim saati: 19:24



Özetlemek gerekirse, mevsime bağlı olarak gün batımı saatleri değiştiği için gün batımının hemen ardından ya da gün doğmadan hemen evvel gökyüzünde mavi renk hakimken yapılan çekimlerde daha renkli karelere ulaşmamız mümkündür. Önemli olan zamanı kaçırmamak, çekim zamanından evvel tripodumuz üzerinde kadrajımızı hazırlamış halde beklemek, ve çekim esnasında makinamızı titretmemeye özel önem göstermektir. Alacakaranlık mavisini ziyaret edeceğiniz mekanlarda boş geçmemenizi öneririm. Yeter ki mekanda güzel aydınlatılmış alanları gündüz gezinizde belirleyin. Unutmayın, bir kentin fotoğrafik anlatımı sadece gündüz çekilen karelerle sağlanmaz. Gece özellikle de alacakaranlık mavisinde çekeceğiniz kareler size anlatımda büyük destek sunar.

Işığınız bol, fonunuz alacakaranlık mavi olsun.



NOT: Digital Photoline dergisinin 100. Sayısı şu an bayilerde. Pek çok bilgi veren önemli makalenin bulunduğu bu dergiyi almanızı öneririm. 

Saygılarımla
Hakan Hatay
Kasım 2011







7 Kasım 2011 Pazartesi

Gerçeküstü Renkler Diyarı : YEDİGÖLLER 2011


2011 Yılı muhteşem bir Yedigöller macerası sundu bizlere. Renk, yansıma, ışık, gölge, huzur, ve elbette fotoğraf ...

Geçen sene Digital Photoline dergisinde çıkan makalelerimde 2 sayı üst üste bu konuyu işlemiş, daha sonra da bu blog köşemde:


"YEDİGÖLLER'DE "SURREAL" RENKLER - 1 - 2 - 3 - 4 "


adı altında 4 ayrı yazıda fotoğraf gezisi planlamasında dikkat edilmesi gerekenler üzerinde durmuştum.

(http://fotografdersler.blogspot.com/2011/06/yedigollerde-surreal-renkler-1.html )

Kısaca tekrar etmek gerekirse, özellikle de doğa fotoğraf gezilerinin planlanmasında önemle dikkat edilmesi gereken temel başlıklar;

(1) Gezi zamanının doğru belirlenmesi
(2) Geziye gidilecek takım arkadaşlarının uyumu
(3) Gezi esnasındaki performans.

Bu üç temel başlık, tüm diğer fotoğraf gezilerinde olduğu gibi Yedigöller gibi "zor" sayılabilecek bir rota için de önemli elbette. Hele bu sene olduğu gibi "içindeymişik, yeşil mişik, sazmışık" hatasına düşmeden Yedigöller gezisinin doğru zamanda planlanabilmesi için, "tatil" de gidelim mantığından kurtularak Yedigöller için doğru zamanda gidelim matığına yatay geçiş yapmak gerekiyor.


Kaç senedir söylüyorum. Hem "üstadlarımızdan öğrendiğimiz" hem de "yaşayarak gördüğümüz" birşeyler var... O da Yedigöller için 29 Ekim erken kardeşim... Elbette mevsimdir bu, doğadır, her sene aynısı olmaz. "Doğru" diye bir reçete yoktur doğada. Ama biraz da son senelerin ortalamasına bakılmalı ve oradan haraketle , tecrübelerden yola çıkarak planlama yapılmaya gayret edilmeli.

Sırf nasıl olsa 29 Ekim tatil, kalabalık gezi olur olur diye gezi planlanmamalı... Ama diğer yandan bu sene 29 Ekim'de neredeyse "tüm fotoğraf camiasını" Yeşil Yedigöller'e taşıyarak bir hafta sonra bize huzur içinde Saramış Yedigöller'de fotoğraf çekebilme olanağı sunan tüm dostlara teşekkürler... :)

Kendi adıma bu çıkış noktasından haraket ettim, ve zor olanı seçtik ekip arkadaşlarımızla... Bayram trafiğinin başladığı 04 kasım cuma akşamı yola çıktık. O yoğun trafikte normalde 3,5 saatte gidebileceğimiz Bolu yolunu en az 5 satte aldık. Ama gece Bolu girişinde bir otelde konaklamak, böylece cumartesi sabahı erkenden Yedigöllerde olabilmek gibi zor bir organisazyon yaptık. Sevgili Engin'e teşekkür ediyorum bu noktada. Bu güzel organizasyon için verdiği emek bizi ertesi sabah "Harikalar Diyarına" taşıdı adeta... 



Yedigöllere indiğimizde inanılmaz renkler, muhteşem bir ışık ve elbette rüya gibi yansımalar karşıldı bizleri...

Nefesler tutuldu adeta... Kimse yoktu zaten etrafta... (şarkı söyleyerek bile fotoğraf çekebiliyordunuz :) hayatımda bunca senedir Yedigöller'e giderim, hiç böyle tenha bir Yedigöller ortamı ile karşılaşmamıştım.)



Işığın "yansıma kıvamında" düştüğü sabah saatlerinde gerçek lekelerle yansıyan görüntüleri çarpıştırdık.



Hepsi birbirinden ilginç keyifli kareler sundu bize Yedigöller Ana bu sene de...


"Alice" i aradık durduk tüm gezi boyunca... Bir ara benim kadrajıma girdi, ama hızla çıktı ve kayboldu sonra. En son Şelale'nin orada görünmüş dediler, ama ona yetişmek için yansımaları bırakamadık bir türlü ...

Deklanşörünüz ister "gerçeküstü" sevsin;

 
isterse de "gerçekaltı" ;



tüm yansıma çeşitleri mevcuttu bu sene Yedigöller 2011 hasadında...

Elbette bu durumda "yeşilmişik, sazmışık" önermesinden ziyade, "sararıp, dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar" teması öne çıkıyordu:



Yeşiller'in azaldığı, sarıların ve hatta kızılların arttığı bir doğa parçasında, güzel ışıkta, masmavi bir gökyüzü altında, hele etrafta kimsecikler yokken fotoğraf çekebilmek kadar huzur dolu bir macera olur mu? Oldu ...


Gezi zamanını doğru hissettik, sevgili Engin süper bir organizasyon yaptı, sevgili Elif, Yılkan, Engin ve bendeniz Hakan sahada çok iyi performans gösterdik. Işığı, yansımaları ve gölgeleri doğru kullanmaya gayret ettik. Kısmetimizde varmış, çok keyifli bir fotoğraf gezisi yaşadık...

Tüm grup arkadaşlarıma teşekkürler... Üşüyen üşüdüğünü, acıkan acıktığını, yorulan yorulduğunu diğer arkadaşlarına hissettirmedi. Tüm ekip ışığın hiç bir pikselini ziyan etmemeye özen gösterdi...

Zaman zaman "Aile Kasabı'nın" ilerisinde "klişe" karelere demir attık;



zaman zaman da daha yakın kareler denedik;


Ama dönüp dolaşıp yansıma karelerinden gözlerimizi alamadık;




Ters ışıkta kah yapraklara yoğunlaştık;


kah gövdelere;


ya da biraz daha mekansal vurgular ;


ve hatta daha yakın;




Biraz ritm;


ve elbette yamaçlar, o muhteşem rekler içindeki yamaçlar ışık ile başka güzel;



Dönüşte, Seyir Terası'nda bir sürpriz ile karşılaştık. Seyir Terası'na 2 katlı gözetleme kulesi yapmışlar. Daha yukarıdan daha keyifli bir çekim artık mümkün....


Akşam ışığı Seyir Terasında başka güzel artık...



Bu sene de Yedigöller'den "ekmek" çıktı... Işık, renkler, gölgeler, yansımalar, hepsi yanımızdaydı... Teşekkürler Yedigöller Ana... Sakladığın o kareleri bize sundun. Minnettarız...

Seneye Yedigöller'e gitmek isteyen dostlara şimdiden bir "tiyo"... 29 Ekim de trene binmeyin, benim hatırladığım en az son dört senedir Yedigöller'e fotoğraf zamanı kasımın ilk hafta sonundan evvel çökmüyor... Sararma 29 Ekim'de yeni başlıyor bu nedenle istenen sonbahar renkleri ancak 06-07 kasım civarı oluşuyor... Elbette devam eden mevsimin soğuk ya da ılıman geçmesi bunu etkiler ama son dört senedir  Yedigöller'e sonbahar kasımın 6 - 7 sinden evvel gelmiyor... Seneye ya kısmet...

NOT: Gördüğünüz hiçbir fotoğrafımı işlerken "saturasyon" vermedim.( Sıfır Saturasyon )  Hiçbirinde yazılımsal bir "hormon ilavesi" yoktur. Sadece birkaç karede 1 ya da 2 birim color intensity var. Yani tüm renkler doğanın ve ışığın bize sunduğu renklerdir. 

Saygılarımla

Hakan Hatay
07 Kasım 2011 , Yedigöller...




19 Ekim 2011 Çarşamba

KOCA SİNAN'IN İZLERİ_05_ŞEMSİ AHMET PAŞA KÜLLİYESİ






Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi
(Üsküdar, 1580)

Yapı Üsküdar meydanının hemen güneyinde, deniz kenarında bulunmaktadır. Halk arasında Kuşkonmaz adıyla da bilinen küçük ölçekli caminin iç mekânı, sonradan eklenen görevli odası ve kadınlar bölümü nedeniyle zor algılanır bir hale gelmiştir. Cami ve bahçe genel anlamda bakımlıdır. Fakat minarenin şerefe üstündeki bölümü gözle görülür bir şekilde yana yatmıştır. Türbe, camiye bitişik bir şekilde inşa edilmiştir. Medrese, günümüzde “Üsküdar Şemsipaşa İlçe Halk Kütüphanesi” olarak kullanılmaktadır. 

(ÇEKÜL VAKFI'NIN HAZIRLADIĞI  "MİMAR SİNAN ESERLERİ İSTANBUL GEZİ HARİTASI" ÇALIŞMASINDAN)







HAKAN HATAY
19/10/2011


22 Eylül 2011 Perşembe

KOCA SİNAN'IN IZLERİ_04_ŞEHZADE MEHMET KÜLLİYESİ









Şehzade Mehmet Külliyesi
(Şehzadebaşı-Eminönü, 1543-1548)

Otobüsten bisiklet satıcılarıyla ünlü Haşim İşcan Geçidi durağında inmek gerekiyor. Altgeçitten yukarı çıkıldığında külliye tüm heybetiyle sizi karşılar.

Şehzade Mehmet Külliyesi’nin olağandışı zengin süsleme programı çoğu araştırmacı tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın en sevdiği şehzadesi Mehmet için genç yaşta ani ölümünün ardından yapılmış olmasına bağlanır. 

Gerçekten de Mimar Sinan’ın “çıraklık eserim” dediği külliye bir sultan külliyesi kadar ihtişamlıdır. Cami, medrese ve sıbyan mektebi dışındaki yapılar ziyarete kapalıdır. Ziyarete kapalı olan yapılardan da sadece Şehzade Mehmet ve Rüstem Paşa türbeleri özgün işlevleriyle kullanılıyor. Diğerleri (imaret, tabhane, kervansaray) boş ve bakımsız durumda. Caminin sade ama görkemli strüktürü Osmanlı mimarisinde eşine az rastlanır çok ince bir bezeme programıyla süslenmiştir. Caminin güneybatı cephesine bakan medresenin sadece üç yüzü medrese odalarıyla çevrilerek klasik dikdörtgen planlı medrese anlayışın dışına çıkılmıştır. Medresenin ortasında bulunan şadırvan ilginç biçimde oranları ve biçimiyle bir Anadolu kümbetini andırır. Şehzade Mehmet’in kendi adına yapılmış caminin haziresindeki türbesi İstanbul’un en güzel mezar yapılarındandır. Camide olduğu gibi türbede de zengin süslemeler tüm dış cepheye hakimdir. Türbenin iç yüzeyleri yeşil ve mavi renklerin hakim olduğu “cuerda seca” (yanık iplik) tarzı çinilerle kaplanmıştır. Kanuni’nin genç yaşta sultan olamadan ölen şehzadesinin tabutu üzerine koydurttuğu sembolik taht türbe içindeki ilginç bir ayrıntı. Rüstem Paşa’nın türbesi de, sıra dışı biçimde karısının kardeşi olan Şehzade Mehmet’in adına yapılmış külliyenin haziresine inşa edilmiştir. Türbenin içi kubbe hizasına kadar mavi, mor, yeşil ve firuze renkli çinilerle kaplıdır.

(ÇEKÜL VAKFI'NIN HAZIRLADIĞI  "MİMAR SİNAN ESERLERİ İSTANBUL GEZİ HARİTASI" ÇALIŞMASINDAN)



Başka bir Sinan Şaheseri..  Yaz döneminde akşam ışığı caminin ana giriş kapısını adeta akşam ışığı ile paklıyor. Devam eden restorasyon çalışması nedeniyle dış cephenin fotoğraflanması konusunda sıkıntılar var. Ancak çok yakın bir zamanda restorasyon bitince çok güzel kareler elde edilebilecek gibi gözüküyor.




Restorasyon nedeniyle alt kısmı alamasak da, biraz üstten başlayan bir genel kare:



İç mekan ise yine Sina Usta'nın izlerini taşıyor:


Çini süslemesi yok. Zaten daha bir "çıraklık eseri" ile karşı karşıyayız. Ama daha çıraklık döneminden Usta'lık dönemlerinin sinyallerini alabiliyoruz bu şaheser yapıya bakınca.







Kubbeler:






HAKAN HATAY
22/09/2011

14 Eylül 2011 Çarşamba

KOCA SİNAN'IN İZLERİ_03_SOKULLU MEHMET PAŞA KULLIYESI




" Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi
    (Kadırga-Eminönü, 1571-1572)

Tramvay kullanarak Sultanahmet durağında inilmeli. Atmeydanı’ndan Kadırga yönüne doğru devam edin. Külliye, Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası’nın arkasında kalıyor. Külliye, içindeki yapıların özenli mimarisiyle olduğu kadar, bütün halinde eğimli yamaca uyumlu konumlandırılmasıyla da tanınır. 

Cami, pek çok yazar tarafından Sinan’ın sadrazamlar için inşa ettiği küçük boyutlu camiler içinde en güzeli olarak betimlenir. Ününü göz alıcı İznik çinileriyle berraklaşan, dengeli ve aydınlık iç mekânına borçludur. İstanbul’daki ancak birkaç camide bulunan Hacerülesvet taşının Kâbe’den getirilmiş küçük parçalarından üçü buradadır. 

Medrese, eğimli arazi nedeniyle iki katlı olarak tasarlanmıştır. Sokağa bakan alt katta şu an kullanılmayan dükkânlar yer almaktadır. Kuran kursu olarak kullanılan yapının revakları alüminyum doğrama ve cam ile kapatılmıştır. Mimar Sinan İstanbul’da yaptığı az sayıdaki tekkeden biri külliye içindedir. İç avlusunun üstü son dönemlerde metal bir konstrüksiyonla kapatılmıştır."

(ÇEKÜL VAKFI'NIN HAZIRLADIĞI  "MİMAR SİNAN ESERLERİ İSTANBUL GEZİ HARİTASI" ÇALIŞMASINDAN)

Bir başka çini harikası Sinan eseri Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi.. Koca Sinan'ın içini çinilerle bezediği bir diğer muhteşem eseri. Caminin şadırvanı ile avlusu öğleden sonra ışık almaya başlıyor. Akşam ışığında ise Sinan'ın muhteşem kubbe kompozisyonu şadırvanın tam merkezi yerleşimi ile çok keyifli bir simetri sunuyor.




Alt kapıdan, adeta bir karanlık tünelden ışığın yıkadığı bir kompozisyona çıkıyorsunuz. Nice büyük fotoğraf üstadının tadı damaklarımızda kalan nice güzel fotoğrafı vardır bu kompozisyonu fon olarak kullanan.



Biraz da iç mekana bakalım mı?


Çiniler göz kamaştırıcı... İçerde bir "şölen" havası hissediyorsunuz.


Rüstem Paşa'ya nazire olsun diye mi Sokullu Mehmet Paşa bu denli içi çini işçiliğiyle kaplı bir cami inşaası istedi acaba diye düşünüyor insan?  Ya da Rüstem Paşa camisinin ünü çok yayıldı da, Sinan orada kullandığı bu çini sanatını burada da uyguladı?


Mihrap'ın çini fonu ile birlikteliği muhteşem. Renk kontrastı olmasına rağmen adeta çini işçiliği içinde eriyip mavinin büyüsü içinde göğe yükseliyor. Rüstem Paşa'da mihrabın içi de çinilerle kaplanmıştı. Oysa Sokullu 'da mihrabı ayrıca mermerden planlıyor, onun içine çini işçiliğini katmıyor. Çinileri fon olarak mihrabın arkasında kullanıyor. Bence mihrabın ruhunu bu tarz daha öne çıkartıyor.  Rüstem Paşa'da Mihrabın iç yapısında çinilerin kullanılması sanki onun ruhunu biraz zedeliyor da , burada bunun farkına varıp çini işçiliğini ayrıca, arka fonda kullanıyor. Mihrabın "ilgi merkezi" olarak çinilerin içinde farkedilmez olmasını böylece önlüyor.

Ama Sokullu'da başka bir şey deniyor: Bu kez Rüstem Paşa'da Minberin üst kısmında denemediği çini işçiliğini Sokullu'da devreye sokuyor:


Adeta Mihrap'ta ulaştığı "sade" liği Minberin çini ile birlikteliği sayesinde dengelemiş oluyor:









Vitraylar da ilgimizi çekiyor elbette.



Kemer'lerin üstlerindeki işçilik harika.



Ve elbette Kubbeler...



İçerideki bu büyülü atmosferden kurtulmak neredeyse imkansız. İçerde birkaç gün kalmak, her bir köşenin, her bir detayın fotoğrafını çekmek istiyorum. Ancak yaklaşık 3 saatlik çalışma sürecimi cami hocasının "yeter artık gayri" uyarısıyla kesmek ve dışarı çıkmak zorunda kalıyorum.

Dışarda beni bambaşka bir sürpriz bekliyor. Akşam ışığının o "ilahi" nefesi bu Sinan şaheserini bize üflemeye devam ediyor:


Dış mekandaki çini işçiliği akşam ışığının lezzeti ile birleşince ortaya başka bir sunum çıkıyor sanki.



Bize çok uzak değil. Kadırga'da... Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi... Gezin, görün, mümkünse fotoğraflayın derim.

Sinan Usta'nın ruhuna ... Saygıyla ...

Hakan Hatay
14/09/2011